SUSUZ YAZ!
Necati Cumalı’nın eseri olan “Susuz yaz” romanı, edebiyat tarihimizin en önemli eserleri arasındadır.
Roman, daha sonra filme alınmış ve başrollerinde Erol Taş ile Hülya Koçyiğit oynamıştır.
“Susuz Yaz” filmi, Berlin Film Festivali'nde “Altın Ayı” ödülünü alarak Türk Sinema tarihine damga vurmuştur.
Filmin konusunu hemen hemen hepimiz hatırlarız.
Kuraklık sonucu susuzluk çeken çiftçilerin, tarlasından bol miktarda su çıkan ağaya karşı mücadelesini anlatır.
Günümüze dönersek bundan sonra tüm dünyada da “Susuz yaz”ların yaşanacağı ve “Su savaşlarının” çıkacağı kaçınılmazdır.
Maalesef hor kullandığımız su kaynakları hızla tükenmektedir.
Katlettiğimiz ağaçlar, ormanlar nedeniyle yağışlar her geçen yıl azalmaktadır.
Nükleer silah denemeleri vb gibi pek çok nedenlerle “Küresel İklim Değişikliği” tüm dünyamızı etkisi altına almıştır.
İspanya’nın güney bölgesinde yaşanan susuzluk nedeniyle çiftçiler şimdiden ayaklanmaya ve hükümetin acil önlemler alması için protestolara başlamışlardır.
Su kaynağına sahip olan ülkeler ile suyun adil dağıtılmasını talep eden ülkeler arasında savaşlar kaçınılmazdır.
Ülkemizde, özellikle batı bölgelerimizde kuraklık ve susuzluk her geçen yıl artmaktadır.
Susuzluk nedeniyle ürün rekolteleri düşmektedir.
Kuraklık ve susuzluk sorunları, bundan sonraki yıllarda da artarak devam edecektir.
Zaten bilim insanları, yetkili kuruluşlar ve dünya çapında bu alanda mücadele eden örgütler, KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve bunun sonucunda yaşanacak olan savaşları sık sık dile getirmektedirler.
Savaşların sadece ENERJİ ALANINDA yaşanacağını düşünmeyelim.
Tıpkı “Susuz Yaz” filminde olduğu gibi ülkelerin ülkelerle, çiftçilerin birbirleriyle ve komşuların komşularıyla savaş ve kavga edecekleri günler başladı bile…
Bu konuda her ülkenin kendi halkına karşı büyük sorumlulukları olduğu gibi, bizde de devletin ve yerel yönetimlerin vatandaşlarına karşı sorumlulukları ve görevleri vardır.
Tabii ki toplum ve bireyler olarak bizlerinde sorumlu olmamız gerektiğini de unutmayalım.
Suyun bir damlası bile ziyan edilmemelidir.
Bu arada hepimizin de aklına gelen bazı önerileri, buradan ifade ederek yetkili kurum ve kuruluşlara belki de biraz olsun faydamız olabilir.
Susuzluk konusunda acil eylem planları hazırlanmalıdır.
Kar yağışlarının ve bol yağışların etkili olduğu yerlerden susuzluk çeken bölgelere “SU TRANSFERLERİ” nin yapılması için şimdiden alt yapı çalışmalarına başlanılmalıdır.
Yağmur sularının biriktirilmesi için göletler, yer altı su depoları vb gibi sistemlerinin daha da yaygınlaşması sağlanmalıdır.
Tarımsal sulamalarda artık VAHŞİ SULAMA SİSTEMLERİ tamamen yasaklanmalıdır.
“SULAMA BİRLİKLERİ”nin işleyişleri ve üreticilere davranış biçimleri gözden geçirilmelidir. (Bu konu ayrı bir yazı konusu. Çünkü sulama birliklerinin suyun dağıtımını eşit ve adil bir biçimde yapmadıkları, yandaşlarını kayırdıkları konularında çok şikâyetler gelmektedir.)
Yerel yönetimler, su kayıplarının önlenmesi için çalışmalarını hızlandırmalıdırlar. Şu anda ülkemizde belediyelerin sorumluluğunda olan su sistemlerinde yaşanan kayıp kaçak oranları, hala en az %30-35 civarlarındadır. Bu oran çok yüksektir.
Apartman ve site yönetimleri, eğer fiziki koşulları müsaitse yer altı yağmur suyu depolama sistemlerini kurmalıdırlar.
Bu önerileri zaten ilgili kurum ve kuruluşlar bilmektedirler.
Biz sadece kısa bir hatırlatma yapalım istedik.
Ancak zaman daralmaktadır.
Kuraklık ve susuzluk neticesinde yaşanabilecek her türlü krizler kapımızdadır.
Hatta içeri girmiş, savaşlar başlamıştır…
Gıda krizi, gıdaya erişim sıkıntıları çoktan başladı bile…
Artık “Susuz Yaz”lar yaşanmasın istiyoruz.